Gastronomi kelimesi son on yıldır sıklıkla kullanılıyor olsa da en eski zamanlardan beri hayatın içinde yer alıyor ve aslında sanatsal özelliklerin tümüne sahip.
Yemek pişirme pratiği, sanatsal mesleklerin tüm ilkelerine bağlıdır: Üretenler, yaratıcılığa sahip olanlar, ürünleri ilhamlarına göre birleştirenler ve benzersiz kreasyonlar yapanlar. Bu kişiler ressam, heykeltıraş, yazar, müzisyen veya sanatçı olarak adlandırılmak yerine aşçı olarak adlandırılırlar. Tabii ki çalışmaları belirli bir türü kapsar. Bu çalışmalar resimlerden veya heykellerden farklı olarak, geçicidirler; yeniden satılamaz, saklanamaz, kiralanamaz veya geniş bir kitleye sunulamazlar. Sadece onu tüketerek yok edenler tarafından takdir edilebilirler. Bazıları resim, heykel veya müzik olmadan yaşayabileceğimizi düşünebilir. Gastronomi ise, yemek yemeden yaşayamayacağı için insanın hayati bir işlevi yerine getirmesiyle diğer sanat dallarından ayrışır.
Diğer tüm sanatsal faaliyetlerde olduğu gibi, bu sanatçılar da genellikle hareketler halinde gruplanır ve zaman zaman trendlere uyarlar. Diğer sanat dallarında olduğu gibi, bu sanatçılardan bazıları eserlerini çok yüksek fiyatlarla satarlar. Bazıları ise yüksek kaliteli eserlerini, mütevazı imkanlara sahip olanların da ulaşabileceği fiyatlarda satarlar.
Gastronomi ve diğer sanatların ilişkisi
Yemek pişirmeye en yakın olan diğer sanatsal etkinlikler arasında müzik, dans, tiyatro ve canlı performanslar sayılabilir. Bu sanat formları gibi, gastronominin sanatsal çalışmaları da hem benzersizdir hem de diğer sanatçılar tarafından yeniden üretilebilir. Ayrıca, benzer şekilde sanatlarını icra ederken bir şeyler ters giderse, sanatçı izleyicisini uzun süre kaybedebilir.
Dünyada böyle milyonlarca sanatçı vardır ancak genellikle sanatçı olarak değil, zanaatkar olarak tanınırlar. Çoğu, fast food zincirleri ve sanayileşmeden kaçmayı başarmıştır. İnsanlar, bu sanatçıların ürünlerini tüketmek için dünyanın farklı yerlerinden onların bulundukları yere seyahat ederler. Hatta bazıları artık aşçı bile değildir çünkü pişirme işlemini başkaları yapar. Onlar sadece reçeteler üzerinde çalışır ve kullanılacak ürünler için kalite kriterlerini tanımlarlar.
Bu sanat formunun gittiği yön, aslında dünya hakkında çok şey söylüyor: Sağlıklı yemekler sunan, yerel, evrensel ve kuşkusuz organik bir mutfak; kullandığı ürünler ve geldikleri yerler hakkında her şeyi söyleyebilecek, diğer birçok sanat formu gibi bilimi ve yaratıcılığı, doğayı ve eserleri birleştirecek bir mutfak; yani gerçekten eksiksiz bir sanat formu olmak için geniş kitlelere ulaşacak bir mutfak.
Gastronomi, sanat ve tarih
Mutfak ve sanat pratikleri arasındaki ilişkiye dair sayısız tarihsel referans vardır. Örneğin Leonardo Da Vinci olağanüstü bir gurme ve aynı zamanda olağanüstü yaratıcı bir şefti. O dönemlerde sanatçılar, yemekleri ve yeme eylemini natürmort resimlerinde bir tema olarak kullanmışlardı. 20. yüzyılın ilk yarısında ise fütürist, dadaist ve sürrealist sanatçılar yemek pişirme ve yeme eylemini kutlamak için ziyafetler düzenlemeye başlamışlardı.
1970'lerde yemek ve mutfak etkinlikleri; görsel, kavramsal ve ilişkisel bir ifade aracı olarak sanatçıların çalışmalarında giderek daha fazla yer almaya başladı. Salvador Dali ve onun gastro-estetiği belki de buna en güzel örnek olabilir.
Yemek ve yaratmak her zaman, her yerde var olan insani dürtülerdi. Uzun bir süre yemek, temel ve hayati bir işlev olarak kabul edilse de 1970'lerden itibaren bu bakış açısı önemli ölçüde değişti. Günümüzün yaratıcı mutfağı duyuları yükseltmeye çalışıyor. Şefler de çevresel, sosyal ve beslenme sorunlarına yanıt olarak işlerine giderek daha fazla fayda ve sorumluluk katmaya çalışıyorlar.