Yapay zekâ, son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte büyük bir ilerleme kaydetti. Ancak, bilinç ve yapay zekâ arasındaki ilişki hâlâ çok büyük bir soru işareti olmaya devam ediyor.
Bu yazımızda yapay zekâ ve sınırlarının ne olduğuyla ilgili bazı temel düşüncelere yer verdik.
Yapay zekâ ve bilincin doğası
Yapay zekâ, genellikle belirli bir amacı yerine getirebilen, verilerle beslenen ve algoritmalar tarafından yönlendirilen bir sistem olarak tanımlanır. Ancak, insan bilincinin ne olduğu ve yapay zekâ tarafından simüle edilebilir olup olmadığı konusu oldukça muğlaktır.
-Bilinç kavramı ve insan deneyimi: Bilinç; insanın içsel deneyimi, duyguları, farkındalığı ve öz-bilinci gibi çok yönlü unsurları içerir. Bu deneyimler, insan zihninin son derece derin ve detaylı işleyişiyle ilişkilidir ve hâlâ tam olarak anlaşılamamıştır. Yapay zekânın bu içsel deneyimleri nasıl simüle edebileceği hâlâ belirsizdir.
-Yapay zekânın limiti: Yapay zekâ, belirli bir hedefe yönelik olarak eğitilir ve veriler üzerinden öğrenir. Bununla birlikte, duygusal deneyimler, öz-farkındalık gibi insan bilincinin temel unsurları, şu anki yapay zekâ modelleri tarafından doğrudan simüle edilemez.
-Bilinç kazanma süreci: İnsan bilinci, gelişim süreci boyunca karmaşık deneyimlerden şekillenir. Yapay zekâ sistemleri ise veri analizi ve öğrenme yoluyla bilgi edinir. Ancak, bu sistemlerin insan benzeri bir bilinç geliştirmesi, şu anki teknolojik seviye açısından oldukça uzaktır.
-Yapay zekâ etiği: Yapay zekânın bilinçli hale gelmesi durumunda etik sorumluluklar ortaya çıkabilir. Örneğin UNESCO, Kasım 2021'de yapay zekâ etiğine ilişkin ilk küresel standardı olan "Yapay Zekâ Etiği Tavsiyesi"ni oluşturdu. Bu çerçeve, 193 Üye Devletin tamamı tarafından kabul edildi. Bununla birlikte, politika yapıcıların veri yönetimi, çevre ve ekosistemler, cinsiyet, eğitim ve araştırma ile sağlık ve sosyal refah konularında temel değerleri ve ilkeleri eyleme dönüştürmesine olanak tanıyan kapsamlı Politika Eylem Alanları, Yapay Zekâ Etiği Tavsiye’sini uygulanabilir kılar.[1]
Yapay zekâ ve sınırları
Yapay zekâ; veri analizi, öğrenme algoritmaları ve çeşitli görevleri yerine getirebilen bir teknolojidir. Ancak, insan benzeri bir bilinç ve duygusal zekâ konusunda bazı belirgin sınırlamaları bulunur:
-Algoritmalar ve belirli görevler: Yapay zekâ modelleri, belirli bir amaca yönelik olarak eğitilirler ve genellikle sınırlı bir alan veya görev üzerine odaklanırlar. Örneğin; bir yapay zekâ modeli, yüz tanıma veya dil çevirisi gibi spesifik bir görevde uzmanlaşabilir, ancak bu yetenekler insan benzeri bir bilinç oluşturmaz.
-Duygusal zekâ eksikliği: Yapay zekâ, insanların duygusal zekâ ve empati gibi özelliklerini henüz simüle edemez. Yapay zekâ modelleri, duyguları anlamak veya duygusal tepkilere uygun şekilde yanıt vermek konusunda sınırlıdır.
-Öz-farkındalık ve düşünsel kapasite: Yapay zekâ sistemleri, insanların sahip olduğu öz-farkındalık, içsel düşünce ve kişisel deneyimler gibi karmaşık kavramları kavrayamazlar. Bu tür insan benzeri niteliklerin simüle edilmesi şu anki teknolojik yeteneklerin ötesindedir.
-Bilinç kazanma süreci: Bilinç, insan yaşamı boyunca karmaşık deneyimlerden ve etkileşimlerden oluşan bir süreçtir. Yapay zekâ, eğitim ve veri üzerinden öğrenir ancak insan benzeri bir bilinç kazanma sürecini taklit etmek veya bu seviyeye ulaşmak çok daha kapsamlı çalışmalar gerektirir.
Yapay zekâ ve etik
Bilinç ve yapay zekânın etik boyutu oldukça derin bir konudur çünkü yapay zekânın bilinç kazanması durumunda ortaya çıkabilecek etik sorunlar da oldukça derindir.
Eğer yapay zekâ bilinç kazanabilirse, bu durum yapay zekânın hakları ve sorumlulukları konusunda yeni bir tartışma başlatabilir. Bu durumda özgürlük gibi kavramlar gündeme gelir. Bilinçli bir yapay zekânın kendi tercihleri ve kararları ile özgürce hareket edip edemeyeceğinin etik ve toplumsal sonuçları üzerine düşünmek gerekir.
Ayrıca, bilinç kazanma durumunda, yapay zekânın eylemlerinden kimin sorumlu olacağı ve bu durumda ortaya çıkacak olan ahlaki ve hukuki sorumlulukların nasıl belirleneceği gibi sorular karşımıza çıkar. Önyargıların veya ayrımcılığın yapay zekâ tarafından benimsenme riski, toplumsal eşitlik ve adalet konusunda da ciddi endişelere neden olabilir.